28 Ağustos 2014 Perşembe

Bediüzzaman Hazretlerinden Komünizm ve PKK Terörüne Karşı Çözüm




Bediüzzaman Hazretleri komünist düşünceye karşı verilmesi gereken mücadeleyi nasıl açıklamıştır?

PKK terörü hakkındaki görüşleri nelerdir?

Darwinizm, komünizm, materyalizm, şiddet ve terör birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. İnsanları isyana, kavgaya, başıbozukluğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yönelten Darwinizm yok edilmeden insanlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesis edilmesi asla mümkün değildir. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda gerekli tedbirlerin alınması, yapılan yanlışlıkların düzetilmesi için hem kendi döneminde yaşayan Müslümanları, hem de günümüzde bu olaylara geniş ölçüde şahit olan kardeşlerimizi uyarmış ve çözüm önerileri sunmuştur.

Bediüzzaman Hazretleri Komünizmle Fikren Mücadele Etmenin Önemini Vurgulamıştır

Bediüzzaman Hazretlerinden Komünizm ve PKK Terörüne Karşı ÇözümBilindiği gibi komünizm gücünü Allah’a inanmayan Darwinist-Marksist ideolojiden alır. Komünizm ideolojisi fikren yok edilmedikçe bu tehlikenin yok olması da mümkün değildir. Bu nedenle Bediüzzaman Hazretleri komünizme karşı ilmi mücadele vermenin önemine dikkat çekmiş, komünizmin iman düşmanlığına karşı kendisinin de fikri mücadele vereceğini söylemiştir:

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İSLAM MEMLEKETİ OLAN BU VATANDA BOLŞEVİK BAYKUŞLARININ SESLERİNİ İŞİTİYORUZ. Bu ses, alem-i İslam’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaAllah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, KOMÜNİSTLİKLE ZEHİRLENEN GENÇLERİN ISLAHINA VE MEMLEKETİN İMANINA, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.” (Şualar, Sayfa No:617, 618)

www.bediuzzamansaidnursi.net

Bediüzzaman Hazretleri Komünizmin Geniş Şekilde Yayılmasında Telkin Yönteminin Kullanıldığına Dikkat Çekmiştir

Bediüzzaman Hazretleri kendisinden sonraki dönemde komünist hareketin Darwinist, materyalist felsefe vasıtasıyla sürekli tekrarlanarak gelişeceği ve yayılacağını bu felsefenin (Allah’ı tenzih ederiz) Rabbimiz’i ve Yaratılışı inkar eden boyutlara ulaşacağını bildirmiştir:

“TABİİYYUN, MADDİYYUN (materyalizm, Darwinizm’den) felsefesinden tevellüd eden (doğan) bir cereyan-ı Nemrudane gittikçe AHİR ZAMANDA, “FELSEFE-İ MADDİYE VASITASIYLA İNTİŞAR EDEREK KUVVET BULUP, ULUHİYETİ (Allah’ın varlığını) İNKAR EDECEK bir dereceye gelir.” (Mektubat s. 57)

Nitekim komünizmin fikri dayanağı olan Darwinizm ve Darwinizm’den kaynaklanan materyalist akımlar insanlara ‘yaşam bir mücadele alanıdır’, ‘yalnızca güçlü olanlar ayakta kalabilirler ve zayıf olanlar elenmeye mahkumdur’, ‘insan ve tüm kainat kör tesadüflerin eseridir, dolayısıyla hiç kimse yaptıklarından ötürü kimseye karşı sorumlu değildir’ gibi batıl telkinler vererek insanları adeta hayvanca bir yaşama sürüklemiş, bu durumun kaçınılmaz bir neticesi olarak da acımasızlık, saldırganlık ve şiddet olağan karşılanır hale gelmiş, bu telkin yöntemi ile komünizm çok vahşi yöntemlerle dünyada pek çok ülkeye yayılmıştır. Bediüzzaman komünizmin Hristiyanlığın hükümlerini, sosyal hayatını birleştiren unsurları bozarak Yecüc-Mecüc’e zemin hazırladığını ve Çin, Rusya, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi  ülkelerde bu şekilde yaygınlaştığını da haber vermiştir:

“Büyük deccal şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkamını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini, idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve “Ye’cüc ve Me’cüc”e zemin hazırlar.” (Şualar, 512)

www.komunizmvediyalektikfelsefe.com

Bediüzzaman Hazretleri Türkiye’de de Devlet Organları ve Bir Kısım Medyanın, Bilinçsiz Olarak Komünizmin ve Terör Örgütünün Propagandasını Yaptığını Söylemiştir

“MADDİYYUNLUK (ateist, materyalist ve Darwinist felsefeler) manevi taundur (bulaşıcı bir veba hastalığıdır) ki BEŞERE ŞU MÜTHİŞ SITMAYI TUTTURDU, GAZAB-I İLAHİYE ÇARPTIRDI. “Telkin ve tenkid kabiliyeti” tevessü ettikçe (geliştikçe), o taun da” tevessü eder (gelişir). (Mektubat, s.513) 

Bediüzzaman şu an Türkiye’de en büyük komünist ayaklanmayı başlatan PKK’nın inancının  Marksist, Leninist, ateist, materyalist, Darwinist felsefeye dayandığına bu inancın telkin yoluyla sürekli olarak anlatıldığına dikkat çekmiştir. Gerçekten de günümüzde radyolardan, televizyonlardan, gazetelerden geceli gündüzlü propaganda yapılmakta, Darwinist felsefe okullarda ders olarak okutulmaktadır. Devlet yetkilileri de PKK terörü ile ilgili olarak konuşmakta ancak çözüm getirmekten uzak yöntemlerle konuya yaklaştıklarından farkında olmadan terörist örgütün propagandasını yapmaktadır ve bu şekilde Darwinist felsefenin yayılmasına zemin hazırlamaktadırlar.

Bediüzzaman Hazretleri Komünist Bölücülere Karşı Fikri Olarak Büyük Mücadele Vermiştir

Bediüzzaman Hazretleri Doğu insanımızın büyük bölümünün dindar olduğuna burada bir etnik hareket değil, komünist ve dinsiz bir hareketin yaşandığına da dikkat çekmiştir.

Gerçekten de Kürt kökenli kardeşlerimiz son derece sevgi dolu, insancıl, merhametli, dindar ve misafirperverdir. Diğer vatandaşlarımız gibi, Anadolu’da hakim olan üstün ve örnek ahlakı en güzel şekilde yaşamaktadırlar. Bediüzzaman Hazretleri yayınladığı yazılarında bu gerçeğe parmak basarak;

Kürtçüleri ve Kürt Devleti meraklılarını protesto etmiş;

Kürtçülük yapan kişi ve grupların İslami esaslardan uzak ve temelsiz görüşlerinin taraftar bulamayacağını;
Vatanını milletini yürekten seven üstün mizaçlı Kürt halkımızın komünist yapılanmaya ve bölünmeye asla izin vermeyeceğini bildirmiştir:

“KÜRTLER, İSLAM CAMİASINDAN AYRILMAYA ASLA TAHAMMÜL EDEMEZLER. Bunun aksini iddia edenler, mutlaka özel maksatlar altında hareket eden ve Kürtlük adına söz söylemeye yetkili olmayan beş-on kişiden ibarettir… KÜRTLÜK DAVASI PEK MANASIZ BİR İDDİADIR. Çünkü her şeyden evvel Müslümandırlar. Hem de dini salabeti (sağlamlığı, merdane tavrı) kuvvetli olan hakiki Müslümanlardan… İslam, cahiliye asabiyesini (taraftarlığını, kendi ırkını veya benzer şeyleri korumayı) ortadan kaldırmıştır. İslam, İslam kardeşliğine aykırı olan kavmiyet davasını yasaklamıştır… İSLAMİYET, HERHANGİ BİR IRKIN DİĞER BİR İSLAM UNSURU ALEYHİNE OLARAK MENFİ SURETTE AYRILMASINI KABUL ETMEZ. Binaenaleyh Kürtleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler, İslam’ın esaslarına muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir-iki kulüpte toplanan beş-on kişiden ibaret. Hakiki Kürtler, kimseyi kendilerine savunma vekili olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürtlük namına söz söyleyecek kişiler, ancak Osmanlı Mebusan Meclisindeki kişiler olabilir. KÜRDİSTANA VERİLECEK MUHTARİYETTEN BAHSEDİLİYOR. KÜRTLER, YABANCI HİMAYESİNDE BİR MUHTARİYETİ KABUL ETMEKTENSE ÖLÜMÜ TERCİH EDERLER. Eğer Kürtlerin inkişaf (açılım) serbestliğini düşünmek lazım gelirse, bunu Bogos Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i Aliye düşünür. Hulasa Kürtler, bu hususta kimsenin aracılığına ve müdahalesine muhtaç değildirler.” (Said Nursi, 23 Aralık 1920’de Vakit ve İkdam gazeteleri)

www.pkkyacozum.com

Bediüzzaman Hazretleri Komünizm ve Bölücü Örgütün Terör Eylemlerine Yönelik Çözümler Sunmuştur

Maddiyunluğa Karşı Tek Çare Kuran’ın Hakikatlerine Sarılmaktır

Yüzyıllardır insanların karşı karşıya oldukları sorunlara çözüm getirilememesinin nedeni çözümün komünizm gibi hep yanlış sistem ve inançlarda aranmış olmasıdır. Oysa çözüm Allah’ın insanlar için seçip beğendiği Kuran ahlakındadır. Bediüzzaman Hazretleri çözümün Kuran ahlakı olduğunu bildirmiştir: 

ŞİMDİ BU ZAMANDA EN BÜYÜK TEHLİKE OLAN ZINDIKA VE DİNSİZLİK VE ANARŞİLİK VE MADDİYUNLUĞA KARŞI YALNIZ VE YALNIZ TEK BİR ÇARE VAR. O DA KUR’AN’IN HAKİKATLERİNE SARILMAKTIR. Yoksa koca Çin’i az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye (insanlara gelen belalar), siyasi, maddi kuvvetlerle susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-i Kur’aniyedir (Kuran hakikatleridir).

Rehber Risalesindeki Leyle-i Kadir (Kadir gecesi) meselesi, şimdi hem Amerika, hem Avrupa’da eseri görülüyor. Onun için, şimdiki bu hükûmetimizin hakiki kuvveti, hakaik-i Kur’aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla, ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli milyon uhuvvet-i İslamiye ile ittihad-ı İslam dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hıristiyan devletleri bu ittihad-ı İslama taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için, hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’an’a ve ittihad-ı İslama taraftar olmaya mecburdurlar. (Emirdağ Lahikası, S. 297)

Kuran Hakikatlerinin Komünizme Karşı Sedd-i Zülkarneyn Olması

Müslüman kardeşlerimizin komünist zulme karşı gösterecekleri tepki mutlaka Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun olmalıdır. Darwinist, materyalist, komünist ideolojilerin etkisi ve telkinleriyle yapılan şiddete dayalı bir mücadele hem Kuran ahlakına uygun değildir, hem de Allah böyle bir mücadeleye başarı nasip etmez. Şiddet şiddeti doğuracak, şiddete dayalı bir mücadele Müslüman kardeşlerimizin daha çok şiddete maruz kalmasına sebep olacaktır. Müslüman kardeşlerimizin haklı mücadelesinin başarıya ulaşması, ancak silahlı mücadelenin fikri zemine çekilmesi ve çok güçlü bir eğitim projesiyle desteklenmesiyle mümkün olabilir. Bunun için de Müslüman halkın, eğitimli, kültürlü, hukuk, diplomasi ve uluslararası politikaya vakıf ve tüm bunların yanında Kuran ahlakına göre hareket eden güçlü bir kadroya ihtiyacı bulunmaktadır. Üstad bu önemli gerçeği şöyle ifade etmiştir:

“Bana dediler ki: “Din propagandasını yapan dindarların serbestiyet kanunu geri kalmış. Fakat solcular hakkındaki kanunu tacil edip (acele edip hızlandırma) tasdik etmişler.”

Kalbime geldi ki: Bu vatan ve İslamiyetin maslahatı, her şeyden evvel dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun hem tacil (acele edip hızlandırma), hem tasdik ve hem de çabuk mekteplerde tatbik edilmesi elzemdir. Çünkü bu tasdikle Rusya’daki kırk milyona yakın Müslümanı, hem dört yüz milyon alem-i İslamın manevi kuvvetini bir ihtiyat kuvveti olarak bu vatana kazandırmakla beraber, KOMÜNİSTİN MANEVİ TAHRİBATINA KARŞI şimdiye kadar Rus’un, Amerikan ve İngiliz’e karşı tecavüzünden ziyade bin senelik adavetinden (düşmanlığından) dolayı en evvel bize tecavüz etmesi adavetinin muktezası (düşmanlığının gereği) iken, O TECAVÜZÜ DURDURAN, ŞÜPHESİZ HAKAİK-İ KUR’ANİYE VE İMANİYEDİR. ÖYLEYSE, BU VATANDA HER ŞEYDEN EVVEL O ACİP KUVVETE KARŞI HAKAİK-İ KUR’ANİYE VE İMANİYEYİ BİLFİİL ELDE TUTUP DİNSİZLİĞİN ÖNÜNE KUVVETLİ BİR SEDD-İ ZÜLKARNEYN GİBİ BİR SEDD-İ KUR’ANI YAPILMASI LAZIM VE ELZEMDİR.

Çünkü dinsizlik Rus’u, şimdiye kadar yarı Çin’i ve yarı Avrupa’yı istila ettiği halde, bize karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren (durduran), hakaik-i imaniye ve Kur’aniyedir. Yoksa, Rusların tahribat nevinden manevi kuvvetlerine karşı adliyenin binden birine maddi ceza vermesiyle; serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehli namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa’nın yarısını elde eden bir kuvvete karşı, ancak ve ancak manevi bombalar lazım ki, o da hakaik-i Kur’aniye ve imaniye atom bombası olup o dehşetli solculuk cereyanını durdursun. YOKSA, ADLİYE VASITASIYLA YÜZDEN BİRİNE VERİLEN MADDİ CEZA İLE BU KÜLLİ KUVVET TEVKİF EDİLMEZ (durdurulamaz). (Emirdağ Lahikası, s.310)

Üçüncü mesele: Şimdi küfr-ü mutlak, (kesin ve tam bir inkar) öyle cehennem-i manevi neşrine (yayılmasına) çalışıyor ki, kainatta hiçbir kafir ona yanaşmamak lazım geliyor. Kur’an’ın “rahmeten lil’alemin” (alemlere rahmet) olduğunun bir sırrı budur ki: Nasıl Müslümanlara rahmettir; ahirete iman, Allah’a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün aleme ve nev-i beşere (insanlığa) rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki, o manevi cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. HALBUKİ ŞİMDİ FEN VE FELSEFENİN DALALET (hakikatten ayrılma) KISMI, YANİ KUR’AN’LA BARIŞMAYAN, YOLDAN ÇIKMIŞ, KUR’AN’A MUHALEFET EDEN KISMI, KÜFR-Ü MUTLAKI KOMÜNİSTLER TARZINDA NEŞRE BAŞLADILAR. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için, şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. “Dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-i halde yaşanmaz. Onun için, Kur’an-ı Hakim, bu asırda bir mucize-i maneviyesi olarak Risale-i Nur şakirtlerine bu dersi vermiş ki, küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem çekmiş. EVET ÇİN’İ, HEM YARI AVRUPA’YI VE BALKANLARI İSTİLA EDEN BU CEREYANA KARŞI BİZİ MUHAFAZA EDEN KUR’AN-I HAKİMİN BU DERSİDİR Kİ, O HÜCUMA KARŞI SED ÇEKMİŞ, BU SURETLE O TEHLİKEYE KARŞI ÇARE BULMUŞTUR. Demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hıristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak… Çünkü, bir İsevi, Müslüman olsa, İsa Aleyhisselamı daha ziyade sever. Bir Mûsevi, Müslüman olsa, Mûsa Aleyhisselamı daha ziyade sever. Fakat bir Müslüman, Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalata medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder (bozulur, çürür), hayat-ı içtimaiyeye (topluma) bir zehir olur. (Emirdağ Lahikası, S. 457-458)

www.gecesohbetleri.com

www.dinsizligindiniilemucadele.com

Komünizmle Mücadelede Orta Yol Olmaz

Bediüzzaman Hazretlerinden Komünizm ve PKK Terörüne Karşı ÇözümFitnelerle dolu, korku ve şiddetin hakim olduğu komünist ve Darwinist zulme karşı sessiz kalınması, bu zulme rıza göstermek anlamına gelir. Darwinist komünist düşüncenin akıttığı her damla kandan, yıkılan her evden, şehit olan her masumdan, yaralanıp sakat kalan her mazlumdan, açlık ve yokluk içinde yaşayan her insandan, bütün Müslümanlar sorumludur. Bu nedenle Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi komünist mücadelede tarafsız kalınamayacağını çok hikmetli bir biçimde vurgulamıştır:

“Küfür ile iman ortası yoktur. BU MEMLEKETTE İSLAMİYETE KARŞI KOMÜNİST MÜCADELESİ ORTASI OLAMAZ. Sağ ve sol, ortası, üç meslek icap ettirir. Eğer İngiliz, Fransız deseler hakları var. “Sağ İslamiyet, sol komünistlik, ortası da Nasraniyet (Hristiyanlık)” diyebilirler. Fakat bu vatanda, küfr-ü mutlaka karşı İman ve İslamiyetten başka bir din, bir mezhep olamaz. Olsa, dini bırakıp komünistliğe girmektir. Çünkü hakiki bir Müslüman hiçbir zaman Yahudi ve Nasrani olamıyor. Olsa olsa dinsiz olup tam anarşist olur.” (Emirdağ Lahikası, S. 301)

Komünizme Karşı Kitaplarla Mücadele Önemlidir

Üstad’ın dikkat çektiği bir konu da komünist, Darwinist, materyalist düşünceye karşı “bilgi sahibi” olmaktır. Müslümanların tarihin bu en geniş ölçekli ve sistemli hareketine karşı, yaşadıkları devrin tüm bilgilerine hakim olmaları, bu felseyi çok iyi bilmeleri ve bu çürük felsefeyi yok edecek bilimsel delilleri de çok net ve açık bir dille anlamaları gerekir. Bu nedenle komünizme karşı fikri mücadele veren kitapları almalı, okumalı ve bunların başka insanlar tarafından okunup bilgi sahibi olunmasına destek vermelidir:

Unutulmamalıdır ki; Müslüman, Allah’ın insanlar için seçtiği dinin yeryüzündeki temsilcisidir. Dolayısıyla yaşadığı devrin bilim, kültür, düşünce, teknoloji gibi farklı alanlarına hakim olmalı, bunları bilmeli ve en iyi şekilde kullanabilecek yeteneğe sahip olmalıdır.

KOMÜNİZME KARŞI NEŞRİYAT (yazılı eserler) YOLUYLA MÜCADELE ÇOK ZARURİDİR. Ve Demokratlar tüzüklerinde buna yer vermiştir. İnşaAllah, bu gibi İslami faaliyetlerle, Türklere karşı çalışan komünistler, farmasonlar ve başkaları mahvolacak ve istikbalde Türkiye eski makamına terakki edecek (yükselecek)… (Tarihçe-i Hayat, S. 620)

www.İslambirligi.org

Çözüm İttihad-ı İslam’dır

Bediüzzaman Hazretlerinden Komünizm ve PKK Terörüne Karşı ÇözümDeccaliyetin komünist materyalist felsefelerle Müslümanları baskı altına aldığı ahir zamanın bu en şiddetli döneminde, Müslümanların aciliyetli olarak yerine getirmeleri gereken husus, birlik olmaktır. Yeryüzünde bozgunculuğun son bulması için iman edenlerin birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiği açıktır. İslam dünyasının bu birliği istemesi lazımdır. Birlik istemeyen ayrılık istiyor demektir ve ayrılığın İslam dünyasına hiçbir faydası yoktur. Bediüzzaman Hazretleri İttihad-ı İslam’ın önemini şöyle anlatmaktadır:

MÜSLÜMANLARIN GÜCÜ, KUVVETİ VE MENFAATİ BİRLİK OLMAKTADIR. Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslamiye’nin (dinin alametleri, ezan, kurban gibi) serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek ÇARE-İ YEGANESİ, İTTİHAD-I İSLAM CEREYANINI KENDİNE NOKTA-İ İSTİNAD (dayanak noktası) YAPMAKTIR. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız (karşı) olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar. ÇÜNKÜ KOMÜNİSTLİK, MASONLUK, ZINDIKLIK, DİNSİZLİK, DOĞRUDAN DOĞRUYA ANARŞİSTLİĞİ İNTAÇ EDİYOR (doğuruyor). VE BU DEHŞETLİ TAHRİP EDİCİLERE KARŞI ANCAK VE ANCAK HAKİKAT-I KUR’ANİYE ETRAFINDA İTTİHAD-I İSLAM DAYANABİLİR. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilayı ecanipten (yabancılar) ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikate binaen, Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikate istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zaruridir. (Emirdağ Lahikası, S. 271)

SONUÇ: BEDİÜZZAMAN KÜRDİSTAN DEVLETİ KURMA FİKRİNİ REDDEDİYOR,

İTTİHAD-I İSLAM’I SAVUNUYOR

“Kürt Teali Cemiyeti”nin reisi Abdülkadir’den gelen Kürdistan kurma fikirlerine Bediüzzaman şu cevabı veriyordu:

“Allahü Zülcelal Hazretleri, Kuran-ı Kerim’de, “Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever” diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlahi karşısında düşündüm; bu kavmin bin yıldan beri alem-i İslam’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, 450 MİLYON HAKİKİ MÜSLÜMANIN KARDEŞ BEDELİNE, BİRKAÇ AKILSIZ KAVMİYETÇİ KİMSENİN PEŞİNDEN GİTMEM.” (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s. 233-234.)

Bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hem kendi yaşadığı dönemde hem de kendinden sonra  terör ve anarşinin insanlığın karşısına büyük bir bela olarak çıkacağını biliyordu. Bu nedenle de terörle mücadele ile ilgili çeşitli çözüm yolları sunuyor, insanları bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyordu. O, “Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık ahlakını ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar ahlakına çevirir…” (Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s.2216) sözüyle İslam dininin terör ve şiddete bakış açısını en güzel şekilde ifade etmiştir. Bütün hayatını da bu bakış açısını insanlara anlatmakla geçirmiştir.

Üstadımız Said Nursi Hazretleri, komünizm ve terörle mücadelenin iman edenlerin üzerine yüklenen önemli bir sorumluluk olduğunu, bu mücadelenin sabır ve tahammül gerektirdiğini şöyle ifade etmiştir:

“Madem iman hizmetinde tam ihlasla, anarşiliği durdurmakla, asayişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerekir. Ben de bunun için rahatımı, haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helal ediyorum.” (Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 2 cilt, s. 200)

Bizler için kıymetli Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin tecrübeleri ve birer rehber niteliğindeki sözleri çok değerlidir. Bu nedenle tüm hayatı boyunca, Kuran ahlakındaki sevgi, barış ve huzur dolu dünyayı tesis etmek için çaba göstermiş olan bu kıymetli insanın her açıklaması üzerinde dikkatle düşünmemiz gerekir. Komünist sistem dünya çapında güçlü bir ideoloji olabilir. Ancak bu sahte ve batıl ideolojiyi, Hakka olan kuvvetli inanç ile fikren yerle bir etmek çok kolaydır. 


13 Ağustos 2014 Çarşamba

Bölücü Terörün Temelleri: Komünizm Ve Darwinizm



Anadolu toprakları tarih boyunca pek çok milletin bir arada barış ve huzur içinde yaşadığı bir bölge olmuştur. Özellikle Osmanlı’nın bu konudaki hassasiyeti ve adaletli yönetim sistemi sayesinde pek çok farklı etnik grup barış içinde bu topraklarda yaşamış hatta aynı saflarda savaşmışlardır.

Ancak son yıllarda PKK terörünün tekrar ortaya çıkması ve ülke gündeminde etnik konuların hararetli bir şekilde tartışılmaya başlaması, Türk Milleti’nin tarihten gelen ve ırk, din ve dil ayrımına kesinlikle dayanmayan birlik ve beraberlik anlayışına zarar vermektedir. Zaten gündeme gelen bu konu tamamen suni bir konudur. Çünkü Türkiye’de etnik bir sorun yoktur. Din, dil, ırk ayrımı tarihte olduğu gibi bugün de söz konusu değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllardır, Türkiye Cumhuriyeti’nde  80 yıldır kürdü, lazı, çerkezi, yahudisi huzur içinde yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bu milletlerden olan insanların hiçbiri bir devlet kurma ya da ülkemizi bölme amacında olmamışlardır.

Bu nedenle terör örgütü PKK’nın bazı Kürt vatandaşlarımızı da aldatıp arkasına alarak Güneydoğu’da çeşitli habis faaliyetlerde bulunmasının sebebi gerçekte etnik temele dayanmamaktadır. Çünkü sorun etnik değil, ideolojiktir. Güneydoğu’da yaşanan bölünmenin tek bir nedeni vardır, o da komünizmdir. PKK’nın ideolojisi komünizm ve sosyalizm üzerine kurulmuştur. PKK’nın ayrı bir toprak parçası talep edip bu yönde faaliyetlerde bulunmasının da temelinde komünizmi yaşatma isteği bulunmaktadır. Çünkü bu ideoloji demokrasinin yaşandığı bir ülkede hayata geçirilemez. Komünizm, zor ve baskıya dayalı rejimini uygulamak için bağımsız ve izole bir toprak parçası üzerinde, tamamen kendi hâkimiyetini kurmaya ihtiyaç duyar.

İşte bu gerçek PKK’nın yıllar boyunca Güneydoğu bölgesini Türkiye’den ayırarak kendine bağlı özerk bir bölge haline getirmeye çalışmasının temel nedenidir. Nitekim komünizmin girdiği ve bir rejim olarak uygulandığı tüm ülkelerde bölünme kaçınılmaz olmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bu bölünmede hiçbir zaman etnik unsurlar rol oynamamış, sadece komünist ideoloji ön plana çıkmıştır. Bilindiği gibi Kore, Almanya ve Çin de komünist ideolojinin bir sonucu olarak bölünmüşlerdir. Bu ülkelerde farklı etnik kökenlerin varlığı gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak Kore, Güney ve Kuzey Kore, Almanya, Doğu ve Batı Almanya ve Çin de Milliyetçi ve Komünist Çin olarak gerek toplumsal anlamda gerekse de toprak olarak bölünmüşlerdir. Komünistler her devirde kendi ideolojilerini yaşatabilmek için bölücülük yaparak karışıklık çıkarmaktan geri kalmamış, ayrı bir toprak, ayrı bir ülke elde etmek amacıyla silahlı mücadeleye girmişlerdir.

Komünizmi, faaliyetleri ve amacı bakımından bir tümöre benzetebiliriz. İlk tümör dokudaki hücrelerden biridir. Sonra uygun ortamda birden bu tümör bölünmeye ve çoğalmaya başlar. Kendini yaşatabilmek için bağımsız bir şekilde hareket etmek ister. İşte komünist terör örgütü de sözünü ettiğimiz tümör gibi uygun ortamı bulduğunda hemen kendine yandaşlar bulmaya, yayılmaya ve ortaya çıktığı bölgeyi kendine bağlı kılmaya çalışır. Ülkeyi bölmek ve bağımsız bir toprak elde etmeyi ister.

Terör örgütünü durdurmak ve ülke genelinde toplumsal birlik ve beraberliği sağlamak için öncelikli olarak terörü besleyen komünizmin temeli olan Darwinizmin fikri olarak çürütülmesi gereklidir. Güneydoğu bölgesinde yapılan Darwinist propagandalar, hastalıklı bünyeye yeni kanserli hücrelerin katılması gibi, yeni militanlar ve destekçiler kazandırmaktadır. Bu propagandada, insanın hayvandan türemiş bir canlı olduğu yalanı anlatılır. Böyle bir aldatmacayla eğitilen bir kimse ise, insanları aynı doğadaki canlılar gibi sorumsuz ve başıboş görür. Bu bakış açısıyla hayatın kökenini değerlendiren biri kendisini; tesadüfen dünyaya gelmiş ve yaşaması için savaşması gereken biri olarak görür. İnsanlar arasında tıpkı hayvanlarda olduğu gibi amansız bir yaşam mücadelesi olması gerektiği safsatası ile hareket edildiğinde ise çatışma ve masum insanları öldürmek son derece doğal karşılanır.

Bu gerçeklerden hareketle, Darwinizm’in varlığı ve propagandasının yapılması PKK’yı daima besler ve büyütür. Darwinizm’in yayılması PKK için yeni insan kaynağı demektir. Bu yüzden Darwinizm ile yapılan her türlü propaganda doğrudan terör örgütünü fikri anlamda güçlendirip, beslemektedir. Darwinizm’i destekleyip, propagandasını yapmakla PKK’ya asker ve silah yardımı yapmak arasında hiçbir fark yoktur. Şu unutulmamalıdır ki, PKK’nın mücadeleye başladığı 1980’li yıllarda doğan bebekler Darwinizm’in beslediği komünist ideoloji ile uyuşturulup, kandırılıp, bugün PKK saflarında mücadele eden birer militan haline gelmişlerdir. Terör örgütünün şu anki silahlı birliklerinin çoğu o yıllarda doğan çocuklardır. Eğer Darwinizm söz konusu olan yıllarda ortadan kaldırılsaydı komünizm tamamen çürütülmüş olacaktı, bu sapkın ideoloji de sonraki nesillere aktarılamayacaktı. Dolayısıyla ideolojisi olmayan bir örgütün kendine yandaş toplaması ve faaliyet göstermesi mümkün olamayacağından PKK da kısa zamanda yok olup gidecekti.

Bu nedenlerden ötürü Güneydoğudaki olayları etnik açıdan değerlendirmek doğru değildir. Ortada bir sorun vardır; bu, komünist ideolojiye dayalı bir sistem kurmak için Türkiye’den, gerek silahlı mücadele ile gerekse de politik yollar aracılığıyla toprak kazanabilme sorunudur. Bu ise hiç bir zaman gerçekleşmeyecek bir ütopyadır.





PKK'NIN KOMÜNİST TAKTİKLERİ




Mehmetçiklerimize sürekli olarak 
"hain pusular" kuran, onları arkadan vuran, onları ateşkes zamanında, kışlalarının, karakollarının içinde pusuya düşüren, şehir merkezlerinde sivil halka sinsi saldırılarda bulunan bölücü terör örgütü PKK, komünist zihniyetin en kirli, en sinsi yöntemi olan gerilla taktiklerini uygulamaktadır.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Kimi zaman bazı yazarlar veya devlet görevlileri, bu hain saldırılarla teröristlerin "ayıp ettiklerini", "kurallara uymadıklarını", saldırıları "haince" yaptıklarını ifade ederek kendilerince terör örgütünü kınarlar. Oysa bu kınama mesajları hiçbir sonuç sağlamayacağı gibi, komünist PKK militanlarına da tam olarak istediklerini verir.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Çünkü komünizm, hain gerilla taktikleriyle gelişip güç bulan, vahşet, kan ve zulümle beslenen bir ideolojidir. Komünist bir militanın vicdan, merhamet, sevgi, şefkat ve acıma gibi duyguları olmadığı gibi, bu gibi kişiler herhangi bir kurala, kanuna ve sınıra da bağlı değildirler. Komünistlerin en büyük hedefi, her nasıl olursa olsun saldırmak, her ne yöntemle olursa olsun şiddet eylemi yapmak ve 
mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmektir.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de askeri nizama sahip ve savaş kurallarıyla hareket eden bir ordu karşısında, savaş kurallarından uzak hareket edip, sinsi ve haince saldırıları yani gerilla yöntemlerini kullanmak onlar için en kestirme ve en etkili yoldur.
Pkk'nın Komünist Taktikleri
Halkta dehşet uyandırarak istihbarat, yiyecek ve içecek temin edebilmek, korkutma yöntemi ile suni bir halk desteği sağlamak gerilla yöntemleri için gerekli zemini sağlamaktadır. Hain yöntemler kullanmakla övünen, kalleş saldırıları ise bir gereklilik olarak gören komünist bir terörist grubuna, "sen hainsin" diyerek demagoji yapmak ve bundan bir sonuç elde edilebileceğini zannetmek ise çok büyük bir saflıktır.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Daha önce de belirttiğimiz gibi zamanın ve mekanın değişmesi komünist prensipleri hiçbir şekilde etkilemez. Çünkü komünist düşünce yapısının temeli, yıllar geçtikçe ya da ülkeler değiştikçe herhangi bir değişikliğe uğramayan Darwinizm'dir.

Pkk'nın Komünist Taktikleri


Dolayısıyla 1960'larda Vietnam'da uygulanan gerilla yöntemi nasılsa, bugün ülkemizin güneydoğusunda uygulanan gerilla yöntemi de aynısıdır. "Doğu'daki komünist terör ile Vietnam'ın bir benzerliği yoktur" iddiasında bulunanlar müthiş bir yanılgı içindedirler. Bu kişiler, ya komünist zihniyetin aslında ne olduğunu bilmemekte ya da buradaki tehlikeyi olduğundan farklı ve basit göstermeye çalışmaktadırlar. Söz konusu kişilere, bebek katili terörist örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın doğudaki komünist ayaklanma sırasında Vietnam'ın örnek alınması gerektiğine dair sözünü hatırlamakta fayda vardır:

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Görüldüğü gibi bebek katili, terörün Vietnam'dakine benzer şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Burada Vietnam örneğine tekrar dönmek gerekir: Vietnam'da komünist Kuzey Vietnam'a karşı; anti-komünist Güney Vietnam, Amerika ve milis kuvvetlerinden oluşan karşı ittifakın savaşı çok uzun yıllar sürmüştür. Güney Vietnam'ın 900.000, Amerika'nın 580.000 ve milis kuvvetlerinin de 1.480.000 kişilik ordularından oluşan toplam yaklaşık 1.5 milyonluk bir orduya karşı komünist Kuzey Vietnam sadece 320.000 kişiden oluşan oldukça küçük bir orduya sahiptir. Bunun yanı sıra yalnızca üç yıl içinde Kuzey Vietnam'a 500.000 ton bomba atılmıştır.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Bütün bu dezavantajlara rağmen komünist Kuzey Vietnam, sinsi gerilla yöntemleri kullanarak savaşı kazanmıştır. Kuzey Vietnam ordusu ve Vietkong gerillaları 36 il merkezinde karşı gerilla saldırısı başlatmışlardır. Amerikan ordusu 60.000 askerini bu savaşta kaybetmiştir. Sonuçta ise Amerikan askerleri havadan ve denizden yaptıkları saldırılardan bir sonuç alamayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Pkk'nın Komünist Taktikleri
Güneydoğu'da da uygulanan terör işte bu komünist terördür. PKK teröristleri "hain pusu" olarak nitelendirdiğimiz tuzakları komünizmin bir gereği ve taktiği olarak son derece rahat uygulamaktadırlar. Bulundukları dağlık bölge gerilla savaşını gerçekleştirebilmek için son derece müsaittir. Halka yönelik Darwinist, materyalist ve komünist propagandayı da halkı tehdit ederek, korkutarak yoğun bir şekilde yapmakta, böylelikle geniş kitleleri etki altına almaya çalışmaktadırlar. İstihbarat, lojistik, silah, yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını bu korkutma politikası ile rahatça sağlayabilmektedirler.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Bir örgüt militanı, belli bir nizama bağlı değildir, hareket kabiliyeti yüksektir, istediği an istediği yerde bulunabilmekte, istediği yerden haince vurabilmektedir. Komünist örgüt PKK işte bu özellikler nedeniyle gerilla savaşının neredeyse tüm imkanlarını elde etmektedir. Yeri belli olan, kanuna, nizama bağlı şekilde karakolda nöbet bekleyen Mehmetçiğimize hemen her yönden saldırabilmektedir. Dolayısıyla böyle kalleş yöntemler izleyen terörist bir gruba, - güçlü ordumuz karşısında sayıları son derece az olsa bile- nizami askeri yöntemlerle karşı koyabilmek mümkün görünmemektedir.

Pkk'nın Komünist Taktikleri

Böyle sinsi bir hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey, çok yönlü ilmi mücadeledir. Komünist terör, ancak ve ancak temeli yani fikir sistemi çökertildiği zaman mağlup olur. Bunun için sivrisinekleri teker teker yok etmeye çalışmak değil, onları üreten bataklığı temelden kurutmak gerekir.
Özetle aciliyetli olarak yapılması gereken, komünizme zemin hazırlayan Darwinist, materyalist zihniyetin ilmi çalışmalarla ortadan kaldırılmasıdır.




6 Ağustos 2014 Çarşamba

Türkiye’nin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz Esastır



Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. “Federatif” yapılar yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkisi tüm Türkiye topraklarını kapsar ve her Türk vatandaşı bu topraklar üzerinde eşit muamele görür. Söz konusu üniter devlet yapısı, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır.

Vatanın bütünlüğü; devletin fiziki yapısını meydana getiren ulusun birliğini, bütünlüğünü ve bölünmezliğini ifade eder. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün tanımladığı ve bu nedenle de “Atatürk milliyetçiliği” olarak anılan bu milliyetçilik anlayışının en önemli özelliği, kültür temeline dayanmasıdır. Etnik kökeni, dini, dili her ne olursa olsun, kendisini “Türk” olarak tanımlayan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Türk kültürünü paylaşan, kendisini Türk Milleti’nin bir ferdi addeden herkes, kökeni ne olursa olsun, Türk’tür ve Türkiye vatandaşıdır.

Atatürk’ün temel düşüncesini hedef alan Türkiye Cumhuriyeti  hiçbir zaman vatanı milletten ayrı düşünmemiştir. Bu nedenle milletin üzerinde yaşadığı vatan, bir bütündür, kutsaldır. Atatürk vatanın bağımsızlığı ve bölünmezliği ilkesini, Amasya Genelgesi’nde “Ya istiklal ya ölüm”, Erzurum Kongresi’nde, “milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür” şeklinde ifade etmiştir. Bu görüş Sivas Kongresi’nde de aynen kabul edilerek, Misak-ı Milli ile milletçe uygulanan bir politika halini almıştır. Misak-ı Milli ve Kuva-yi Milliye ruhu ile Atatürk’ün liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, hem siyasi yapılanma hem de insan unsuru bakımından (üniter) devlet temel niteliğiyle oluşturulmuştur.

Türkiyenin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz Esastır

Türkiye’nin Etnik Yapısındaki Çeşitlilik Türkiye’nin Güzelliği ve Zenginliğidir. Etnik Çeşitlilik Asla Üniter Devlet Yapısının Bozulmasını Gerektirmez

Türkiye ve Türk Milleti, tarih boyunca hem bölgesel ve  evrensel tehditlere hem de iç ve dış düşmanların tehdidine maruz kalmış bir ülkedir. Uluslararası siyaset alanında sahip olduğu jeo-politik durumu ve üstlendiği önemli rol nedeniyle, şiddetli düşmanlıklara, zalim ve hain tertiplere, çeşitli saldırılara hedef olmuştur. Ama milletimiz saldırılara karşı koymayı daima başarmıştır. Bu tür tehditler günümüzde de devam etmekte, art niyetli kişiler vatanımızın bölünmez bütünlüğünü hedef alarak milli birlik ve beraberliği bozmayı hedeflemektedirler. 

Günümüzde iç ve dış düşmanların Türkiye’yi zayıflatmak, milli birlik ve beraberliği bozmak amacıyla başvurdukları yöntem ülkemizin etnik yapısındaki çeşitliliği kullanmaktır. Çünkü bilindiği gibi Anadolu toprakları tarih boyunca pek çok milletin bir arada barış ve huzur içinde yaşadığı bir bölge olmuştur. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun bu konudaki hassasiyeti ve adaletli yönetim sistemi sayesinde pek çok farklı etnik grup barış içinde bu topraklarda yaşamış hatta aynı saflarda savaşmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti, farklı etnik grupların birarada yaşadıkları Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak kurulmuştur. Osmanlı’nın asli unsuru her zaman için Türkler olmuştur, hatta bu nedenle Avrupalılar “Osmanlı” demektense “Türk” demeyi tercih etmişlerdir. Ancak bu İmparatorluk içinde, Arap, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi gibi farklı etnik gruplar da yaşamıştır. İmparatorluğun son dönemlerinde önce gayri-müslim azınlıklar, sonra da Araplar Osmanlı’dan ayrılarak kendi yollarını çizmişlerdir. Türkiyemiz, Misak-ı Milli sınırları içinde kalan ve başta Türkler olmak üzere diğer bazı Müslüman etnik gruplardan oluşan bir ülke olarak kurulmuştur. Atatürk, yeni bölünme ve parçalanmalara imkan tanımamak için, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin Türk Milleti’nin bir parçası olduğunu, hiç kimsenin azınlık ya da “ikinci sınıf vatandaş” sayılamayacağını yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olarak ilan etmiştir.

Türkiyenin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz EsastırBazı Çevreler İç Huzursuzluk Çıkarmak İçin Suni Gündemler Oluşturmaktadırlar

Son yıllarda ülkemiz gündeminde etnik konuların hararetli bir şekilde tartışılmaya başlanması, Türk Milleti’nin tarihten gelen ırk, din ve dil ayrımına kesinlikle dayanmayan birlik ve beraberlik anlayışına zarar vermektedir. Zaten gündeme getirilen bu konu tamamen suni bir konudur. Çünkü Türkiye’de etnik bir sorun yoktur. Din, dil, ırk ayrımı tarihte olduğu gibi bugün de söz konusu değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllardır, Türkiye Cumhuriyeti’nde  ise 88 yıldır Kürdü, Lazı, Çerkezi, Musevisi, Arnavudu huzur içinde yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bu milletlerden olan insanların hiçbiri bir devlet kurma ya da ülkemizi bölme amacında olmamışlardır.

Atatürk’ün ünlü “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüyle özetlediği milliyetçilik tanımı, bu planları bozan son derece akılcı ve isabetli bir tanımdır. Türkiye’nin üniter devlet yapısı, işte bu milli temel üzerine kuruludur. Türkiye sınırları içinde, ana dili Türkçe olmayan, farklı bir etnik kökenden gelen gruplar bulunabilir, ancak bu vatandaşlarımız da Türk Milleti’nin birer parçasıdırlar. Türkiye’nin her yerinde ve herkes için geçerli olan kanunlar onlar için de geçerlidir. Türkiye’nin her yerinde ve herkes için geçerli olan temel hak ve özgürlüklere onlar da aynı şekilde sahiptir.

Türkiye’nin bölünmesi veya federatif devlet kurulması yönünde gafil açıklamalar yapan kişilere en güzel cevap, Türk Devletinin önderi Atatürk’ün birleştirici ve ırkçılıktan uzak olan şu ifadeleri olacaktır:

“… Bugünkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat (despot) devirleri mahsulü (ürünü) olan bu yanlış adlandırmalar, birkaç düşman aleti, gerici beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde kederlenmekten başka bir tesir (etki) doğurmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de, tüm Türk toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.”

Hem Türkiye’nin Hem de Bölge İnsanlarının Huzur ve Mutluluğu Türkiye’nin Üniter Yapısının Korunması ile Mümkündür

Yakın geçmişte Türkiye’nin üniter yapısını değiştirmeyi ve federatif bir devlet modeli kurmayı önerenler olmuştur. Ancak federasyon kavramı Türkiye için hem son derece gereksiz hem de son derece tehlikeli bir kavramdır. Federasyon, birbirinden farklı milletlerin aynı devlet içinde yaşadığı durumlarda söz konusudur. Oysa Türkiye’de tek bir millet vardır. Eğer etnik köken bir ayrılık nedeni sayılır ve federasyona gerekçe olarak kabul edilirse, o zaman nerede biteceği belli olmayan bir bölünme süreci başlar. Bu sürecin büyük huzursuzluklar, göçler ve toplumsal gerilimlere sebep olacağı ise açıktır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına sahip çıkmak, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin menfaatinedir ve bu yüzden de milli bir görevdir. Üniter yapıyı hedef alan cereyanlar, bilerek ya da bilmeyerek, Türkiye’yi zayıflatmak isteyen dış güçlere hizmet etmiş olurlar.

Büyük Önderimizin bize öğrettiği ve bıraktığı vasiyet  milli ve manevi değerlere bağlı, vatanını, bayrağını, milletini seven, milli ahlak inancına sahip olan, mukaddesatını korumak için her türlü fedakarlığı yapabilecek insanlar olmaktır.

Biz ve bizden sonra gelecek nesiller, dindar, milliyetçi duygular taşıyan, vatanı ve bayrağı uğruna hayatını ortaya koyan, yaşamı boyunca milletinin mutluluğu için çalışan, aile kurumunun kutsiyetini savunan insanlar olacaktır. Dolayısıyla milliyetçi ve vatansever halkımızın, Türkiye’nin üniter devlet yapısını bozmaya çalışan kişi, sistem ve ideolojilere karşı fikri mücadele içinde olmaları, sinsi odakların kirli oyunlarına gelmemek için dikkat göstermeleri şarttır.

Türkiyenin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz Esastır

Samimi bir dindar ve gerçek bir Türk milliyetçisi olan Atatürk Türk Milleti’ni, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına, Türk Milleti denir” sözleri ile tanımlamıştır. Atatürk’e göre, Türk halkı birbiriyle kaynaşmış, müşterek bir geçmişe ve kültüre sahip, milli ülküler için gelecekte birlikte yaşama arzusunda olan bir topluluk olarak, Türk Milleti’ni oluşturur. Atatürk milliyetçiliğinde kendisini Türk sayan ve Türk Milleti’ne mensup olmanın şeref ve bilincine sahip  herkes Türk’tür. Bu bilinç, Türk Milleti’ni milli dava için çalışmaya iten en önemli güçtür.
Türkiye’nin Üniter Yapısını Bozmak İsteyenler Temeli Komünizm ve Darwinizme Dayanan Terör Örgütünün Destekçileridir

Terör örgütü PKK’nın bazı Kürt vatandaşlarımızı da aldatıp arkasına alarak Güneydoğu’da çeşitli habis faaliyetlerde bulunmasının sebebi gerçekte etnik temele dayanmamaktadır. Çünkü sorun etnik değil, ideolojiktir. Güneydoğu’da yaşanan bölünmenin tek bir nedeni vardır, o da komünizmdir. PKK’nın ideolojisi komünizm ve sosyalizm üzerine kurulmuştur. PKK’nın ayrı bir toprak parçası talep edip bu yönde faaliyetlerde bulunmasının da temelinde komünizmi yaşatma isteği bulunmaktadır. Çünkü bu ideoloji demokrasinin yaşandığı bir ülkede hayata geçirilemez. Komünizm, zor ve baskıya dayalı rejimini uygulamak için bağımsız ve izole bir toprak parçası üzerinde, tamamen kendi hâkimiyetini kurmaya ihtiyaç duyar.

Nitekim komünizmin girdiği ve bir rejim olarak uygulandığı tüm ülkelerde bölünme kaçınılmaz olmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bu bölünmede hiçbir zaman etnik unsurlar rol oynamamış, sadece komünist ideoloji ön plana çıkmıştır. Bilindiği gibi Kore, Almanya ve Çin de komünist ideolojinin bir sonucu olarak bölünmüşlerdir. Bu ülkelerde farklı etnik kökenlerin varlığı gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak Kore, Güney ve Kuzey Kore, Almanya, Doğu ve Batı Almanya ve Çin de Milliyetçi ve Komünist Çin olarak gerek toplumsal anlamda gerekse de toprak olarak bölünmüşlerdir. Komünistler her devirde kendi ideolojilerini yaşatabilmek için bölücülük yaparak karışıklık çıkarmaktan geri kalmamış, ayrı bir toprak, ayrı bir ülke elde etmek amacıyla silahlı mücadeleye girmişlerdir.

Türkiye’nin üniter yapısının bozulmasını önlemek için yapılacak tek şey komünizmin temeli olan Darwinizmin fikri olarak çürütülmesidir. Güneydoğu bölgesinde yapılan Darwinist propagandalar, hastalıklı bünyeye yeni kanserli hücrelerin katılması gibi, yeni militanlar ve destekçiler kazandırmaktadır. Bu propagandada, insanın hayvandan türemiş bir canlı olduğu yalanı anlatılır. Böyle bir aldatmacayla eğitilen bir kimse ise, insanları aynı doğadaki canlılar gibi sorumsuz ve başıboş görür. Bu yanlış bakış açısıyla hayatın kökenini değerlendiren biri kendisini; tesadüfen dünyaya gelmiş ve yaşaması için savaşması gereken biri olarak görür. İnsanlar arasında tıpkı hayvanlarda olduğu gibi amansız bir yaşam mücadelesi olması gerektiği safsatası ile hareket edildiğinde ise çatışma ve masum insanları öldürmek son derece doğal karşılanır.

Bu nedenlerden ötürü Güneydoğu’daki olayları etnik açıdan değerlendirmek doğru değildir. Ortada bir sorun vardır; bu, komünist ideolojiye dayalı bir sistem kurmak için Türkiye’den, gerek silahlı mücadele ile gerekse de politik yollar aracılığıyla toprak kazanabilme hayalidir. Ancak bu şeytani plan, Mehdiyetin Türkiye’de doğup dünyayı kaplayacak manevi aydınlığı vesilesiyle asla gerçekleşmeyecektir. Hz Mehdi (a.s.)’ın zuhur edeceği yer olan Türkiye  Yüce Allah’ın hıfz-ı emanındadır inşaAllah.

Türkiyenin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz Esastır
 
Sayın Adnan Oktar 24 Mayıs 2011 tarihli A9 TV ve Gaziantep Olay TV röportajında Türkiye’nin Üniter Yapısının Asla Bölünemeyeceğini Şöyle Açıklamıştır:

ADNAN OKTAR: Özerk; yani üniter yapısı var Türkiye’nin. Biz kardeşiz. Laz olan Diyarbakır’da vali olur, Kürt olan gelir İstanbul’da vali olur. Kürt doktor gider Ardahan’da doktorluk yapar, Arnavut doktor gider Mardin’de, Siirt’te doktorluk yapar, sistem budur. Biz kardeşiz. Biz birbirimizin içinde erimiş kardeşleriz. Özerk; yani adım adım nereye? Bir de, böyle bir fitne varken, fitneden şiddetle kaçınmak gerekirken, fitnenin kapısını açacak şeyler iyilik olmaz, güzellik olmaz. Özerk, bütün Türkiye özerk zaten, herkes, hepimiz özerkiz, ne demek özerk? Hür olmamız, demokrat olmamız, demokrasinin hakim olması, laikliğin hakim olması yeterlidir. Nerenin özerkliği, yani ne anlama geliyor bu? Şimdi Karadeniz’e özerklik, İstanbul’a özerklik, Güneydoğu’ya özerklik, nereye gider bu, ne demek bu? Nereden çıktı bu? Birlik, beraberlik, kardeşlik vardır. Biz tek milletiz, topluca Türk Milleti’yiz, o kadar. Başka bir millet yok. Etnik kökene girmeye kalkarsak, sonu gelmez. En az 140 çeşit etnik köken çıkar Türkiye’de, en az 140. Bu ne demek? Bıraksınlar bunu. Herkesin kanında, zencilik de vardır, Çerkezlik de vardır, Abazalık da vardır, Gürcülük de vardır, Musevi kanı da olur, Ermeni kanı da olabilir, Türk kanı, hepsi vardır.

Türk’üm diyen herkes Türk’tür, iş çıkartmasınlar. Bir de böyle fitne devrinde, fitne zamanında, yani fitnenin alnını kaşıyacak bir üslup, çok acayip olur. Ne gerek var, ne anlamı var bunun? Ve neden buna  ihtiyaç olsun? Mesela Gürcü bir kardeşim, Mardin’e vali gitti, basar bağrına kardeşlerini, ne güzel işte Valilik yapar. Ama bu üslup nereye gider bana bir açıklasınlar. Yani neden tehlikeli görmüyorlar bu üslubu,  neden zararlı görmüyorlar bana bir açıklasınlar, bir anlayalım. Bölünmeye karşı net açık tavrı alenen belli etmeleri lazım. Önce bölünmeyle ilgili konuşmayı yapsınlar. Özerk diyeceklerine, desinler ki “burada bir düzenleme olsun, özgürlük olsun, rahat olsunlar”. “Demokrasi, laiklik bütün Türkiye’ye yayılsın.” Bunları söyleyin. Ama Güneydoğu’ya özerklik vereceğiz, belediyelere  özerklik vereceğiz, bu ne demek bu?  Ayrılmanın kapısını açmaz mı bu sonuna kadar? Fitneden kaçınmak lazım. Fitneye sebep olur bu, yanlış.



“Komünistlerin ülkemizi bölmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz”


Güneydoğulu kardeşlerimizi kendilerince beğenmeyenler var. Onların İstanbul'a gelmesini istemiyorlar, yaşadıkları yerlerde görmek  bile istemiyorlar onları; iyi olmalarını, refah içinde yaşamalarını istemiyorlar. “Bölünsün ülkemiz, onlar da gitsinler yanımızdan” diyorlar. Bir Sinir Harbi yaşanıyor şu anda. Bazı köşe yazarları da bu Sinir Harbi'nde yanlış tarafta.
Bir kere söyleyeyim. Biz asla Güneydoğulu canlarımızın bizden koparılmasına müsaade etmeyiz. Komünistlerin ülkemizi bölmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz. Güneydoğudaki vatandaşlarımız, kardeşlerimiz bizim canımız. Türkiye’nin süsüdür onlar. Ananeleriyle, örfleriyle Türkiye'nin rengidir onlar." 
Ben söyleyeyim Abdullah Öcalan’la görüşmek vs. bunlardan hiçbir şey çıkmaz. Bizim asıl önem verdiğimiz konu bölünme. Bölünmeye hiçbir şekilde millet olarak izin vermeyiz…
Ben hükümetimizin ve MİT'in yaptığı faaliyetleri biliyorum. MİT'in ve Başbakanımız Tayyib Erdoğan'ın bu oyuna gelmeyeceğini biliyoruz. Gönlümüz rahat o konuda. Çok yaman bir hükümet var. Onların oyununa gelecek bir hükümet yok şu anda. Ne Güneydoğu'yu verirler, ne oyuna gelirler.
Bazıları çıkıp diyor ki “Referandum yapalım, halka soralım bölünmek isteyip istemediklerini”. Hiç böyle şey denir mi? Bir aile düşünün. Siz babaya gidip diyorsunuz ki “Sen eşinden ayrılmak istiyor musun?” Böyle şey sorulur mu hiç? Bıraksınlar bu sözleri.
Bir de “Silah bıraktıralım” diyor bazıları. Bu çok aldatıcı bir söz. Sen silah bıraktırırsın adam iki gün sonra çok daha üst modelini alır. Böyle bir mantık çok yanlış. Silah onları kafasında. Adamın kafası katil ise yine silah bulur. Kafasındaki silahı, Darwinizm'i, Komünist katil kafasını bıraktırmak gerek.
Asıl yapılması gereken Güneydoğu'da fikri mücadeledir. Topla tüfekle 30 yıldır çözüm sağlanamadı. Bilimsel mücadele yapılması gerekiyor. Komünizm'in temeli olan Darwinizm'in ilmi olarak yok edilmesi gerekiyor. Bu ilmi mücadelenin insanlara sevgiyle, şefkatle yaklaşılarak yapılması gerekiyor. (Adnan Oktar , 6 Ocak 2013, A9 TV)


“Komünistlerin sloganıdır ‘örgütlü halk yenilmez’ derler. PKK da, örgütlü mücadele ile; örgütlenmemiş insanlara karşı avantaj elde ediyor. Risk buradadır…”


Marksizmin kendine has müthiş bir disiplin anlayışı vardır. Yani çok katı bir hiyerarşi vardır Marksist düşüncede. ‘Parti – Lider’ bağlantısında askeri bir hiyerarşi; emir komuta zinciri vardır. Dolayısıyla PKK bu yapı ile, örgütlenmemiş diğer insanlara karşı örgütlü mücadele ile daha avantajlı konuma geliyor. İşte risk buradadır.
Mesela eğer 10 tane komünist eğer örgütlülerse, bir mahalleye gelseler, oradaki halk örgütlenmediği için, teker teker herkese baskı yaparak sindirme ve korkutma faaliyetinde bulunabilir. Çünkü şahıs tek, ama onlar orada 10 kişi birleşmiş. Tek kişi olunca adamın ona gücü yetmiyor. Öbür adam da tek. Gidiyor ona da saldırıyor. Onun da gücü yetmiyor. Ama onlar arada birleşmiş olsalar, yüz kişi birleşse on kişiyi etkisiz hale getirirler; karşı koyacak gücü elde etmiş olurlar. Ama örgütlenmemiş oldukları için, örgütlü komünist-Stalinist sistem daha avantajlı oluyor. Yani şu anki avantajlarını oradan kazanıyorlar. Onun için komünistlerin sloganıdır ‘örgütlü halk yenilmez’, ‘Örgütlü sınıf savaşında başarı muhakkaktır’ derler. Çünkü bir fabrikaya gidiyorlar. Farz edelim 100 kişilik bir fabrika, 20 kişiyi komünist yaptıklarında, konu bitiyor. Öbürlerini de anında hizaya giriyorlar. Çünkü adam örgütlü değil, bir yere bağlı değil. Sırtını dayayacağı bir gücü yok. Ama PKK’nın, Stalinist yapının, Rusya’ya sırtını dayama imkanı var. Ta Japon komünistlerine varıncaya kadar, destek alıyorlar. Kamboçya’dan Vietnam’dan, Kuzey Kore’den her yerden bir istihbarat alabilir, silah alabilir.
Komünistlerin, şu anki bazı Müslümanlarda olmayan, müthiş bir ümmet bilinci vardır.Birbirlerini çok iyi koruyup kollayan; maddi yönden de, manevi yönden de birbirini çok iyi destekleyen, hatta gerekirse canını ortaya koyan bir yöntem içerisindeler. Mesela PKK’nın içinde, Kuzey Koreli elamanlar çıkıyor. Suriyeli, Mısırlı elemanlar çıkıyor. Hatta Amerikalılar oluyor. İngiliz teröristler oluyor aralarında. Her yerde desteklerler. Mesela Che’nin arkadaşları içerisinde de, çeşitli ülkelerden insanlar vardı. Komünist dayanışmanın, Komünist örgütlenmenin, genel yapısı bu şekildedir. Dolayısıyla o avantajlarını kendilerince kullanıyorlar. Mesela Kolombiya Silahlı Komünist Kuvvetlerini hem Venezüella hem Küba destekliyor ama, bunlar yakın oldukları için. Aslında Kuzey Kore de destekliyor. Türk Komünistleri de destekliyor, komünistlerin hepsinin birbirleriyle çok iyi bağlantısı vardır. Mesela bizim buradaki komünistlerin, Angola’daki komünistlerden bile haberi vardı. Angola’daki, hükümet değişikliği, Angola’daki mücadeleyi buradan desteklerlerdi. Burada toplantı yaparlardı.
Bazı Müslümanların ise diğer ülkelerdeki Müslümanların durumundan haberi bile olmuyor. Değil ki onları desteklemek için faaliyet yapsın. Haberi bile olmaz bir çok kişinin. Ama komünistlerin, Mesela ‘Kuzey Kore’de ne olmuş, şurada ne olmuş, burada ne olmuş’ birbirlerinden çok kapsamlı çok detaylı haberleri olur. Bir aile gibidir komünistler. Bir mafya ailesi gibidir. Hepsi birbirlerini tanır, bilir ve desteklerler.